“Karaağaç Bektaşi Dergahı yüz yıllar evveli kurulup üç kez yıkılıp harap olduktan sonra bizim günümüze yıkık harap olarak kalmıştır. 1960’lı yıllarda Karaca Ahmet Sultan Derneği’ni birlikte kurduğumuz ve on dört yıl beraber yönetiminde kaldığımız Malatya Arapgir Suceyin köyünden Ahmet Özdemir bir gün bana “gel seninle Sütlüce’de Karaağaç Dergâhı’nın yerini gezelim” dedi.Birlikte gittik, bir büyük arsanın alt başında iki göz bir yer harap halde duruyordu. Bu hal benim zihnimde öylece kaldı. Zaman geldi iki binli yıllarda Alevi Bektaşi Dernekleri,vakıfları çoğaldı. Hasbelkader o gün Alevi Bektaşi Eğitim ve Kültür Vakfı’nın başkanı idim.
Cağaloğlu’nda Can Yayıpları’nın ve Vakfın ortak adresi olan yerde otururken, Mustafa Topuz ile Ali Kaya geldiler. Mustafa kardeşimiz “Sütlüce’de Karaağaç Dergahı’nın yeri satılmış. İstanbul’da Alevi Bektaşi dernek ve vakıfları olan her kuruma gittim ilgilenen olmadı, sana geldik” dedi.Beraber gittik yeri gördük, kurbanlık koyunlar yayılıyordu. Gelip bir dilekçe yazıp Beyoğlu mahkemesine gittim, bir nöbetçi hâkim hanım dilekçeye bakınca “ben bu davaya bakmam” dedi reddetti. Hakimlerin nöbet günü bitti gene dilekçe yazıp yönetim ile gittik. Dilekçeyi bir Konyalı hâkim Ali Ispir’e verdim, o da dilekçeye baktı “ben bu davaya bakmam” dedi. Ve keşfe gidecekmiş, acele çıktı. Salonda tanıdık Menderes Uysal isminde bir müstahdem “nedir, ne arıyorsun burada” dedi. Vaziyeti söyledim. Dilekçeyi elimden aldı “koş peşimden” dedi.
Dışarıya çıktık hakime “Bu dilekçeyi paraf eder misiniz? dedi. Hakim “ben onu reddettim” deyince ufak bir münakaşadan sonra, o zaman dedim bize bir merci gösterin deyince aldı dilekçeyi imza etti. “Ben gelinceye kadar bekleyin” dedi. Bekledik, geldi bilir kişilerinizi alın gelin salı günü keşfe gideceğiz” dedi.
Biz de bilir kişi olarak Ahmet Hazaryen ile Dursun Gümüşoğlu’nu götürdük. Hâkim kararı bastı, burası “Dergâh yeridir” dedi.
Vakfımızın seçiminde Hüsniye Takmaz bacımız başkan oldu. Ve de iyi çalıştı, gelişmeleri takip etti.
Lütfi Kaleli Bey Kâzım Gügercinoğlu yazılarımda süreci yazdılar. Ben mükerrer olmam için değinmiyorum. Sadece bir aciz yayıncı olarak sözler uçar gider yazılar ebedileşir diye, bu yapıtın çıkmasını istedim. Burada Lütfi Kaleli Bey’in yazısı Kâzım Gögerçinoğlu’nun yazısı Başkanımızın çalışmalarının belgelerini ve Timaş Dağıtım A.Ş.’nin yayınladığı Keşkül, Bahar: 22 dergisinin 78-85 sayfalarında Müfit Yüksel’in Karaağaç hakkında yazmış olduğu yazıyı kendisinden izin alarak aldık ve T.C. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin çıkarmış olduğu Osmanlı Belgelerinde Bektaşilik Dergisinin Araştırma Dizi 11. Sayısı 38. sayfasında Karaağaç Zaviyesi hakkındaki belge alınmıştır.
2010 yılından beri her Salı günü sabah 09.00’dan 15.00’e kadar vermiş olduğumuz sohbetlerden aşk alıp Dergâh hakkında beyit yazan canların beyitlerini eserin sonuna alfabetik sıra ile alıyorum. Bu meyanda Onursal Başkanımız Lütfi Kaleli Vakfin ilk kurucusu ve başkanlığını yapan canımıza, kazı anında aylarca hiç oradan ayrılmayan Kâzım Gögercinoğlu’na ve hiç takiye yapmadan her yerde davamızı dillendiren, mücadelesini veren başkan Hüsniye Takmaz Hamfendi’ye, ilk vesile olup buranın elden gittiğini gelip haber veren gayretkeş Mustafa Çofuz ve Ali Kaya’ya, mezar taşlarını bize okuyan, Iran’lı Şahram Bahadori Gharacheh kardeşimize taşların ve yönetimin resmini çeken merhun Kasım Elhan canımıza, emeği geçen ve bilgisini bizlerden esirgemeyen tüm canlara teşekkür der Allah’a emanet eylerim.”
Ali Adil Atalay Vaktidolu
Can Yayınları Cagaloglu O8 Şubat 2016